Şişmanlığın şifresi çözülebilir mi?

Bana sorarsanız boşuna beklemeyin, bu şifrenin çözüleceği yok! Çünkü zaten ortada şifre filan değil, karmaşık bir problem var. Şişmanlık veya kilo sorunu onlarca gen, yeme yanlışı, tembellik, yeni hayatın dayattığı yaşam tarzı değişiklikleri ve daha pek çok şeyin kesişme noktası.

Bu nedenle de Harvardlı hocamız Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil’in saptamalarına katılmamak mümkün değil. Odur, şudur, budur (!) ama kilo sorununun temelinde metabolik sorunlar vardır.

Gökhan Hoca diyor ki; “Kanınız sizin DNA’nızdır. Fakat metabolitlere, üretim artıklarına bakarsak onlar hem sizin, hem de vücudunuzdaki misafirlerin, yediğiniz malzemelerin toplam imzasıdır. İşin özü şu; aminoasitlerin bir araya gelip hayatı oluşturması için ilk olarak metabolik sistemin bir araya gelmesi gerekiyor. Dolayısıyla vücutta düşündüğünüz her şeyin altında metabolik denge var. Bu denge çalışmaya başlayınca ilk yapılması gereken de onu korumak. Korumak için de immun sistem -bağışıklık sistemi- karşımıza çıkıyor. Bu sistem metabolik olarak ağır maliyetleri olan bir şey. Özetle vücudu korumak gerçekten zor; tıpkı silahlı kuvvetleri savunmak gibi vücudu savunmanın da maliyeti yüksek. Eğer metabolizma enerji vermezse immun sistem de başarılı olmaz. Sonuç olarak metabolizma ile immun sistem -bağışıklık sistemi- arasındaki işbirliği verimsizleşir. Günümüzde artık bu ilişkinin de bir reforma ihtiyacı var.”

Hocanın diline sağlık! Harvardlı ünlü bilimadamı Gökhan Odamışlıgil’in sözlerinin altına ben de imzamı atarım (Herkese Sağlık Dergisi/Kasım 2009).

Gökhan Hoca’nın saptamaları çok şeyi açıklıyor. Mesela “obezlerin Domuz gribi virüsüne daha kolay yakalanmaları ve hastalığı daha ağır geçirmeleri” de muhtemelen bağışıklık sistemlerinin bozuk oluşu ile ilgili bir durum. Kısacası metabolizmanın her şey olduğunu asla unutmamak gerekiyor.

Sağlam bir metabolizma için de sağlıklı kiloyu korumak, düzenli ve yeterli bir uykudan taviz vermemek, egzersiz yapmak, sağlıklı ve dengeli bir beslenme tarzını ısrarla uygulamak ve tabii ki hijyen kurallarına eksiksiz uymak şart!

Metabolizmanıza dikkat edin. Bu dikkati bugünlerde daha çok gösterin.

Haftanın diyet tüyoları

In
– Düşük glisemik indeksli besinler (Şeker, un, nişasta yok! Paketlenmiş besinler yok! Doğal ve tam besinler ön planda…)
– Metformin kullanmak (Doktorunuzla konuşun.)
– Sık ve az yemek
– Yavaş kilo vermek
– Sirke ve limon suyunu daha çok kullanmak
– Her gün 30-40 dakika tempolu yürümek
– Yağı azaltılmış yoğurt
– Kefir ve yeşil çay içmek
– İşlenmemiş, doğal ürünler
– Küçük porsiyonlar
– Kuru fasulye (Miktarı abartmayın.)

Out
– Şok diyetler/hızlı kilo kayıpları
– Tatlandırıcılar
– Sibutramin kullanmak (Doktorunuzla konuşun.)
– Kilo kaybına destek ürünler (Elma, hoodia, yosunlar, lahana, acı biber hapları…)
– HCG iğneleri
– Aç gezmek
– Öğün atlamak
– Tatlı meyveler
– Diyet içecekler
– Akupunktur

Cinsel ilişkide ideal süre ne kadardır?

Cinsel ilişkide süre sorunu yaşadığını düşünenlere iyi bir haberimiz var. Aslında haber yeni değil ama bu soru o kadar sık soruluyor ki haberi size ulaştırmanın vakti çoktan geldi. Geçtiğimiz mart ayında Stockholm’de düzenlenen Avrupa Üroloji Birliği’nin yıllık toplantısında bir bildiri sunan araştırmacı Dr. Matt Rosenberg sağlıklı ve tatmin edici bir cinsel ilişkinin 7 ila 13 dakika sürdüğünü belirtiyor. Yani cinsel ilişkinin saatlerce sürmesi gerektiğini düşünenler muhtemelen yanılıyor.

Duygusal yeme ne anlama geliyor

Eğer karnınız tokken yalnızca duygusal bir neden (veya nedenler) sizde yeme içme isteği yaratıyorsa “duygusal yeme” sorununuz olabilir. Aslında bu sorun sıkıntılı, stresli, sinirli ya da üzüntülü olduğumuz, gerginlik, öfke atakları, beklenti kayıpları yaşadığımız dönemlerde zaman zaman hepimizde olabiliyor.

Önemli olan kalıcı ve tekrarlayıcı hale gelmesi, daha da önemlisi kilo kontrolünü güçleştirmesi. Örneğin kendinizi farkında bile olmadan sık sık buzdolabının önünde bulmaya başladıysanız, gizli gizli bir şeyler atıştırmaktan hoşlanmaya başladıysanız, çok hızlı yiyor, neredeyse çiğnemeden yutuyor, kısa zamanda çok fazla yiyeceği bazen şuursuzca, bazen farkına bile varmadan midenize indiriveriyorsanız ve daha da kötüsü yedikten sonra sakinleşip rahatlıyorsanız duygusal yeme bozukluğunuz olabilir.

Karaciğer yağlanması problemi siroza dönüşebilir mi?

Karaciğer yağlanması karaciğer hücrelerinde aşırı miktarda yağ birikmesinin sonucudur. Karaciğerde yağlanma zannettiğimizden çok daha sık görülür ama müthiş bir yenilenme kabiliyeti olan bu organ çoğu zaman sorununu kendi kendine tedavi eder! Sık görülmesinin sebebi karaciğerin her türlü zedelenmeye yağlanarak yanıt vermesidir.

İlaçlar, kimyasal maddeler, alkol fark etmez, karaciğer çoğu zararlıya yağlanarak yanıt verir. Sorun neden çok sık gündeme geliyor? Bunun birinci nedeni beslenme yanlışları ve kilo problemi. Özellikle yanlış karbonhidratların (şeker, un, nişasta) fazlaca tüketilmesiyle ortaya çıkan göbekten-gıdıktan yağlanma. Bu durumda karaciğer adeta bir yağ çuvalı haline geliyor.

Tıka basa yağla dolan karaciğer bu duruma önce bir süre dayanıyor. İş uzayınca hücresel bozulmalar kaçınılmaz hale geliyor. Karaciğer fonksiyonları bozuluyor ve kanda bunun işaretleri ortaya çıkmaya (SGOT, SGPT, GGT artışı) başlıyor. Eğer zamanında müdahale edilmezse sorun bir süre sonra kendini dokusal alanda da gösterebiliyor.

Karaciğer yağlanmasının siroza dönüşüp dönüşmeyeceği konusu ise tartışmalı. Uzmanların çoğu bir siroz tehdidinin olabileceği düşüncesinde. Siroz tehdidi olsun olmasın hangi nedenle meydana gelirse gelsin karaciğer yağlanmasını tedavi etmekte fayda var.

Doktorunuzla tartışmaktan korkmayın

Sağlık sorunlarınız için yardım istediğiniz doktorunuza sadece sorunlarınızı aktarmakla yetinmeyin, kafanızı kurcalayan şeylere de doğru ve tatmin edici yanıtlar almaya çalışın. Bunu özellikle teşhis ve tedaviyle ilgili kuşkularınız olduğunda ihmal etmeyin. Çünkü doktorların doğru tanı koymaları her zaman mümkün olmayabiliyor.

Hiçbir doktorun elinin altında bir hastalığın, nasıl takip edileceği, nasıl teşhis edilip nasıl tedaviye alınacağı konusunda standart bir metin yoktur. Ayrıca bir hastalık her insanda farklı bir seyir gösterebilir. Hocalar “doğru teşhis koymanın birinci maddesinin hasta ile kurulacak doğru iletişimden geçtiğini” bize daha yolun başında öğretirler. Onun için “hasta hikâyesini iyi dinlemek” teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, bugün de çok önemlidir.

Yani doğru teşhis ve tedavide bizim kadar size de iş düşüyor: Hastalığınızın hikayesini iyi anlatmalısınız. “Nasıl başladı, neden başladı, nasıl bir seyir gösterdi, bugüne kadar neler yaptınız, hangi ilaçları kullandınız?” Bu soruların yanıtlarını doktorunuza gitmeden önce kısa notlar haline getirmelisiniz. Ayrıca iyileşmediğiniz zaman da çekinmeden doktorunuza geri dönmelisiniz.

İyileşmemenizin nedenleri hakkındaki kuşkularınızı doktorunuzla paylaşmalısınız. Çünkü düşünceli ve işini iyi bilen bir doktor hastalarının anlattıklarını ve şüphelerini dikkatle dinleyen doktordur. Gerektiğinde muayenenizin tekrar edilmesini, testlerinizin tekrar gözden geçirilmesini hatta gerekiyorsa yeni testler istemesini doktorunuza söyleyebilirsiniz. Çünkü küçük bir yorum hatası, minicik bir unutkanlık, küçücük bir dikkatsizlik tedavisi imkansız bazı sorunlara yol açabilir. Doktorunuzla konuşmaktan, sorularınıza cevap istemekten, hatta tereddütlerinizi söylemekten çekinmeyin.

Uyku basması sorunu neyle ilgili olabilir

Bazı insanlar diğerlerine göre daha erken uyur. Bazıları daha yastığı görür görmez uykuya dalar. Bu durumların herhangi bir sağlık sorunuyla ilişkisi yoktur. Ama eğer gündüz saatlerinde hatta işbaşındayken uyuklamalarınız, uyku basmalarınız varsa sorunun arkasında bir sağlık problemi olabilir. Mesela solunum yetmezliğinin yol açtığı hipoksi, yani oksijen azlığı kronik tıkayıcı akciğer hastalığı olanlarda uyuklamaya yol açabiliyor.

Gece nefes durmalarından yakınan “uyku apne”liler ve ileri düzeyde horlama şikâyeti olanlarda da bu sorun sık görülüyor. Kan şekeri düşmesi de uyuklamaya neden olabiliyor. Özellikle yemeklerden sonra gelişen uyuklama hali hipoglisemiye bağlı olabiliyor. İleri derecede şişman kişilerde de solunum yetmezliğine bağlı uyuklama, uyuya kalma hali ortaya çıkabiliyor.

Pratik olarak uyuklamanın ya da uyku basması nöbetlerini sık yaşamanın en sık rastlanılan nedeni reaktif hipoglisemidir. Eğer uyuklama sorununa halsizlik, baş dönmesi, yorgunluk, kızgınlık ve öfke atakları, çarpıntı gibi şikâyetler eşlik ediyorsa sorunun reaktif hipoglisemiyle ilişkili olma ihtimali yüksektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güzellik

Diyet

Anne - Bebek