Ultrasonun gebeliğe zararı yok

Türkiye Hastanesi’nden Radyolog Dr. Nilgün Eren, ultrasonografinin insan kulağının duyamayacağı yüksek frekanslı ses dalgaları ile çalışan bir görüntüleme yöntemi olduğu için gebelikte kullanılmasının herhangi bir olumsuz etkisi olmadığını söyledi.

Gebelikte ultrasonografinin ilk olarak adet gecikmesini takiben vajinal yolla gebelik kesesinin rahim içerisinde yerleştiğinin görüntülenmesi amacı ile kullanıldığını belirten, Türkiye Hastanesi’nden Radyolog Dr. Nilgün Eren, “Böylece anneler için büyük risk taşıyan dış gebelik olasılığı dışlanmış olur.

İkinci adım gebelik kesesinin içerisinde mutlaka embriyonun ve kalp atışlarının görüntülenmesidir. Vajinal yolla en erken 5 veya 6. hafta kalp atımı ve embriyo görüntülenebilmektedir. Sık sorulan bir soru vajinal ultrasonografinin gebelik için sakıncalı olup olmadığıdır.

Gebelik kesesi rahim içinde olduğundan ultrasonografi probunun herhangi bir zararı söz konusu olamaz. Abdominal yolla görüntülenmesi için 7 veya 8. haftaya kadar beklenebilir. Böylece ilk aylarda görülebilen içerisinde embriyonun gelişmediği boş keseler, mol gebeliği dediğimiz embriyonun gelişmediği hemen sonlandırılması gereken anormal trofolastik gelişimler ve bazen bir süre hiçbir şikayete yol açmayan ve geç fark edilmesi halinde anne sağlığını tehdit edebilecek embriyo ölümleri tespit edilebilmektedir. Ayrıca bu incelemede uterus ve overlere ait ve gebeliği etkileyebilecek ilave patolojiler tespit edilebilir” dedi.

Dr. Nilgün Eren, “Gebelik ultrasonografisinde ikinci aşama 11-14 hafta arası yapılan ikili test olup fetusun baş-popo mesafesinin (CRL) ense kalınlığının (NT) ölçümüdür. NT 3 mm nin altında olmalıdır. Aynı gün verilen kanda ise free-B-hcg ve papp-a ölçümü yapılarak kromozom anomalileri , yönünden risk olup olmadığını pozitif veya negatif olarak belirtir. Testin negatif olması koromozom anomali riskinin düşük olduğunu gösterir. Ancak anomali riskinin olmadığını % 100 olarak göstermez.

Test pozitif ise ileri tetkikler gerekir. Ense kalınlığının artışı kromozom anomalileri dışında kalp anomalileri, omfalosel dediğimiz batın ön duvar gelişim bozuklukları, boşaltım sistemi anomalileri, değişik genetik sendromlarla birlikte olabilir. Ayrıca burun kemiğinin gelişimi de ilk üç ayda önemli olmaktadır” şeklinde konuştu.

Çoğul gebeliklerde ikili test yapılabildiğini aktaran Dr. Nilgün Eren, “Ancak ense kalınlığı yine de ölçülmelidir. Ayrıca ilk 3 ayda anensafali gibi beyin ve kafatası gelişiminin yetersiz olduğu sendromlar kesin olarak tanımlanabilmekte ve gebelik sonlandırılabilmektedir. Bunun dışında başka beyin anomalileri, ağır iskelet, sindirim sistemi ve idrar yolları anomalileri tanımlanabilmektedir.

Üçüncü aşama ise üçlü test olup 15-18 hafta arası yapılmaktadır. Bu test ikili testi yaptıramayan gebeler, ikiz gebelikler ve ikili testi olup kadın doğum uzmanlarının gerekli gördüğü hallerde yapılmaktadır. Bu testde kanda e B-hCG , alfa fetoprotein ve estriol değerlerine bakılarak Trisomi 21 (dows sendromu), trisomi 18 ve nöral tüp defektleri (omurga açıklığı) riski belirlenir. Bu esnada fetal ölçümler yapılıp gebelik haftasının belirlenmesi gereklidir. Ayrıca anneye ait bilgiler de gereklidir. Bu haftada yapılan incelemede bebekteki bazı anomaliler yönünden ( kranial, spinal, ekstremite , yüz, ürolojik veya sindirim sistemi anomalileri) plasentanın lokalizasyonu ve amnios sıvısının miktarı yönünden de değerlendirilme yapılmaktadır. Genellikle 16. haftadan sonra yapılan tetkikte bebeğin cinsiyetinin saptanması mümkün olmaktadır. Bebeğin ve annenin fizik yapısı ve bebeğin pozisyonuna bağlı olarak daha erken veya geç olarak tespit de yapılabilmektedir” açıklamasında bulundu.

Gebelikte ikinci düzey ultrasonografinin bebekte anomali taramasına yönelik olarak 18-22. hafta arasında yapıldığını ifade eden Dr. Nilgün Eren, bu haftaların bebeğin yapısal gelişimini büyük ölçüde tamamladığı ve en iyi görüntülenebildiği haftalar olduğunu söyledi.

Türkiye Hastanesi’nden Radyolog Dr. Nilgün Eren, “Ne yazık ki en gelişmiş makinalarla ve en iyi uzmanlarla dahi doğumsal problemlerin hepsini saptamak mümkün olmamaktadır. Optimal inceleme dahi anomalilerin yüzde 65-70 ni elimine
eder.Tetkikin iyi kalite renkli doppler ultrasonografi ile yapılması yeterlidir. 3 ve zaman faktörün de eklendiği 4 boyutlu ultrasonografilerin tanısal gücü arttırıcı etkisi yönünde görüş birliği yoktur. Bizim görüşümüz de bu aletlerin dana çok tespit edilen patolojinin daha iyi gösterilebilmesi yönünde faydalı olduğu yönündedir. Bu incelemelerde amnios sıvısının miktar, annenin fizik yapısı ve bebeğinin konumu görüntülenme kalitesinin artmasında önemli faktör olmaktadır” diye konuştu.

Dr. Nilgün Eren, ikinci düzey tetkikte, yüz, omurga, ekstremite, kalp, sindirim sistemi, ürogenital sistemin detaylı olarak incelendiğini ifade ederek, “Ayrıca plasenta , amnıos mayii değerlendirilir. İlave olarak rahmi besleyen damarlarda ki kan akımları incelenir. Eğer herhangi bir şüpheli bulgu mevcutsa amniosentez yapılabilir. İkinci düzey usg de tespit edilmese bile daha sonraki aylarda ilerleyen bazı patolojiler daha ileri zamanlarda ortaya çıkabilir. Bu nedenle rutin takipler ihmal edilmemelidir.

32 haftadan sonraki inceleme bebeğin gelişiminin, başın aşağı dönüp dönmediğinin, plasentanın eğer önceki incelemede aşağı konumdaysa yukarı çıkıp çıkmadığının, kordonun, amnios sıvısının yeterli olup olmadığının kontrolü amacı ile yapılır.

40 hafta dolduğu halde doğum gerçekleşmemişse amnios mayii, bebeğin konumu, gelişimi, fiziksel durumu, tekrar değerlendirilmelidir. Bu şekilde kanı doğum uzmanları ne kadar bekleyebileceklerine karar vermektedir” dedi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güzellik

Diyet

Anne - Bebek