AIDS testi hakkında bilinmeyenler

Virüsün keşfinden sonra HIV enfeksiyonunu teşhis eden birçok test geliştirildi.Bu testlerin en önemli ve en çok kullanılan üç tanesi; ELISA, IFA ve Western Blot testleridir.Testler vücut bağışıklık sitemindeki virüs mevcudiyetini araştırmaktadır. Her üç testte AIDS virüsü konusunda kesin sonuçlar verebilmektedir.

Test sonucunun pozitif çıkması vücutta virüsün varlığına işarettir.Fakat bu sonuç kişinin AIDS olduğunu göstermez.Yapılan testlerde pozitif sonuç alınan kişilerin %50 sine yakınında yedi senedir hiçbir AIDS bulgusuna rastlanmamıştır.

Negatif test sonucu vücutta hiçbir şekilde virüs bulunmadığı anlamına gelmektedir.Negatif test sonucunun olası iki açıklaması vardır.Bunlar;

Test yapılan kişi virüs tarafından enfekte olmamıştır.

Vücut daha önce bir enfeksiyona maruz kalmış fakat vücut virüsü belirleyecek antibody’i geliştirecek zaman bulamamıştır.Vücutta virüsün olup olmadığını belirleyen antibody’nin gelişme evresi iki ila sekiz hafta arası olmasına rağmen bu sürenin bir yıla kadar uzaması olasıdır.Eğer virüsün varlığı konusunda herhangi bir kuşkuya düşülmüşse testin 6 ayda bir tekrarlanması gerekmektedir.
1985 yılından beri ABD’de tüm kan transferleri kontrol altında tutulmakta ve enfekte olduğu tesbit edilen kanlar imha edilmektedir.Testlerin, kanların güvenliği konusunda şüpheleri ortadan kaldırmasıyla, insanların sağlığı da bir ölçüde güvence altına alınabilmektedir.

Kişi kendine AIDS bulaştığı konusunda bir kuşkuya düşmüş ise AIDS testi yaptırıp yaptırmama konusunda mutlaka bir doktora danışmalıdır.Herhangi bir şekilde bir araştırmacının izini olmadan bu testi sizin üzerinde uygulaması kanunlarca yasaklanmıştır.Gelişmiş hastane ve AIDS’le mücadele merkezlerinde AIDS testi yapılmaktadır.Bu testler sırasında kişinin kimliği ve testin sonuçları saklı tutulmak zorundadır.

Kişi AIDS’e yakalanmış ise vücudunda HIV virüsü mevcut demektir.Vücudunda HIV enfeksiyonuna rastlanan bireyler aşağıdaki üç kategoriden birisine dahil olmuş demektir.

HIV ile enfekte olmuş insanların bazıları hiçbir zaman kendilerini hasta hissetmeyebilirler. Fakat onlar da virüsü seksüel birleşme yada diğer yollarla başka insana bulaştırabilirler.Bu insanlarda bulunan enfeksiyona asymptomatic (BELİRTİSİZ) enfeksiyon ismi verilir.Bu tür insanlara “TAŞIYICI” adı verilmektedir.Bu insanlar hiç bir zaman virüsün enfeksiyonundan etkilenmez, ancak sadece bulaştırıcı etmen rolü oynarlar.

HIV enfeksiyonu görülen insanların bazılarında hafiften şiddetliye doğru gelişen belirtiler görülebilir.Fakat bunların AIDS teşhisi için bir kriter oluşturabilecek şekilde toplanması mümkün olmayabilir.Çünkü bu tür hastalar AIDS virüsü tarafından meydana getirilen hastalıklardan birini taşıyor olabilirler.Bu hastalar için kesin bir AIDS teşhisi koymak mümkün değildir.

Son kategori ise virüs enfeksiyonunu taşıyan ve AIDS hastalığının tüm belirtilerinin tamamını gösteren hastalardır.Bu hastalar artık AIDS’lidir ve yaşamlarını bir miktarda olsa uzatabilmek için tedavi olmalıdırlar.
AIDS’in ilk keşfedildiği yıllarda, hastalığa neyin sebep olduğu ve nasıl test edilebileceği bilinmiyordu.Daha sonra ortaya çıkan vakaları sınıflandırabilen CDC isminde bir sistem geliştirildi. Daha sonra bilim adamları bu sistemi kullanarak görülen belirtileri listeledi.Belirlenen sınıflandırmalar sonucunda tüm vakalar tekrar gözden geçirildi ve hastalık tanımlanabildi.Hastalığın tanımlanmasında diğer bağışıklık sistemi problemleride göz önünde bulunduruldu ve bu hastalıkların belirtilerini gösteren vakalar AIDS tanımlamasından çıkarıldı.

Bu tanımlama sayesinde HIV enfeksiyonu taşıyan birçok insanın aslında AIDS’li olmadığı anlaşıldı.Fakat HIV enfeksiyonunun sınırları çok daha genişti.1981 yılında CDC siteminin geliştirilmesiyle daha önce AIDS’le ilgili toplanan tüm bilgilerin geçersiz olduğunu gösterdi.

AIDS ve aynı virüsün meydana getirdiği diğer hastalıkların belirlenmesinde ve tedavisinde birçok zorluk çekilmiştir.Bunlardan biri bu hastalıklardan birine yakalanmış bir kişiye AIDS hastası gibi davranılmasıdır. Her ne kadar yardıma muhtaç olsalarda bu tutum yanlıştır.Bir diğeri ise hastanın psikolojik durumudur; hasta AIDS’li değildir fakat ben ölecekmiyim?, işime devam edebilir miyim?, hastalıktan kurtulacakmıyım? gibi sorulara cevap bulmak isteyecektir.

Ayrıca yapılan araştırmalarda AIDS hastalarının ARC hastalarından daha iyi ve endişesiz görüldükleri ortaya çıkmıştır.Son olarakta ARC hastalarının AIDS hastalarından daha önemsiz olduklarının düşünülmesidir.Bu da önemli olduğu halde bu konunun araştırma projeleri konusu dışına çıkarılmasına neden olmaktadır.

1990 yılındaki tahminlerde AMerika’da 1.5 milyon kişinin AIDS taşıdığı belirlenmiştir.CDC sistemi 1987 yılında güncelleştirilmiş ve ani kilo kaybınında HIV enfeksiyonu ile ilgili olduğu açıklanmıştır.1988 yılında HIV enfeksiyonunun evrelerinin sınıflandırmak için “four-tier sistem” adı verilen bir sistem geliştirilmiştir. Bu sistem sayesinde de AIDS ile ilgili bir dalda çalışanlar AIDS ve ARC konusunda genelden özele inmeye başlamışlardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güzellik

Diyet

Anne - Bebek