Meme kanserinden korkmayın

Meme kanserinden korkmayın

Kadınların korkulu rüyası haline gelen meme kanseri, yeni geliştirilen teknikler ve erken teşhis yöntemleri sayesinde her geçen gün “ölümcül ciddiyetini” biraz daha kaybediyor.

Son üç-dört sene içinde erken teşhis imkânlarındaki ve genetik ilmindeki ilerlemeler, fevkalâde etkili kanser tedavi yöntemlerinin ve vücudun korunma mekanizmalarını uyaran ilaçların bulunması, meme kanserinde tedavi prensiplerini büyük oranda değiştirdi.

Prof. Dr. İlter Bilgin, bu gelişmelere bağlı olarak, hasta memesinin tümünün çıkarılması ve koltuk altındaki bezlerin temizlenmesi gibi, evvelce altın standart sayılan ameliyatların günümüzde geri plana itildiğini söylüyor. Ancak belirli şartlarda ve gittikçe azalan oranda uygulama alanı bulunduğunu da ekliyor.

Dünya Sağlık Örgütü raporlarına göre, yeryüzünde her yıl bir milyon insanın meme kanserine yakalandığı düşünülürse, bu gelişmelerin önemi daha çok ortaya çıkıyor.

Meme kanserinin risk faktörleri

Meme kanserinin bilinen yaş, yağdan zengin beslenme, alkol alışkanlığı, sigara, ilk adeti görme yaşı, doğurmamışlık, hareketsiz bir hayat, ırsiyet gibi risk faktörlerine günümüzde yenileri eklendi. Önceleri kanser açısından etkisiz kabul edilen doğum kontrol haplarının erken yaşlarda başlayarak sekiz-10 sene kullanıldığında kanser riskini artırdığı ortaya çıktı. Yine kadın hormonları ile 10 yıldan fazla tedavi gören kadınlarda meme kanseri riskinin az da olsa arttığı saptandı.

Anne ve kızkardeş gibi birinci derecede yakın akrabaları arasında meme kanseri bulunanlarda, meme kanseri riskinin daha yüksek olduğu (% 2) eskiden beri biliniyor. Yeni araştırmalar, BRCA I ve BRCA II gen değişikliği saptananlarda bu oranın % 5’e kadar yükseldiğini gösteriyor.

Prof. Dr. İlter Bilgin, bu gurup hastaların risk oranının tamoksifen, E vitamini gibi ilaçlarla % 0-45 oranında azaltılabildiğini söylüyor. İlter Bilgin, bu ilaçların aşırı kan pıhtılaşmasına ve rahim kanserine sebep olabileceğinin de gözden uzak tutulmaması gerektiğinin altını çiziyor. Bilgin, bu nedenle yüksek risk gurubunda bulunan hastaları kanserden koruyabilmek için, her iki memeyi daha sağlamken çıkartma yoluna gittikçe artan bir oranda gidildiğini belirtiyor.

Meme kanseri teşhis teknikleri

Günümüzde meme kanseri teşhisinde mammografi, ultrasonografi gibi klasikleşmiş yöntemler yanında, keserek parça alma yerine genellikle iğne biyopsisi kullanılıyor. Bu yöntemle, ameliyata başvurmadan % 9’a varan doğruluk oranı ile teşhis koymak mümkün.

Meme kanseri teşhisi kesinleşen bir hastada tedavi için, çok değişik ameliyat ve ilaçla tedavi yöntemleri kullanılıyor. Son günlerde Amerika’da ortaya atılan, iğne batırdıktan sonra lazer ışınları ile tümörü eritme yöntemi gibi.

Prof. Bilgin, cerrahi yöntem olarak genellikle memenin çıkarılması yöntemi yerine, tümörün etrafındaki dokularla çıkarılması yönteminin kullanıldığını, ancak tümörün etrafından yeterince doku çıkarılmazsa, özellikle genç hastalarda % 0’ye varan bir oranda tekrarlama görüldüğünü söylüyor.

Genç hastalarda genellikle estetiği bozmamak için küçük çaplı müdahalelerde bulunma eğilimi olduğunu belirten Bilgin; “Genç hastalarda tümör daha hızlı yayılacağı için, bu uygulamanın tam aksine daha geniş ameliyatlar yapılması zorunludur,” diyor. Bilgin; “Bu ameliyatla beraber meme kanserinin ilk önce yayıldığı bölge olan koltuk altındaki bezlerin temizlenmesi gerekebilir. Küçük tümörlerin bile % 0’un üstünde bir oranda koltuk altına yayıldığı biliniyor. Koltuk altına ameliyat kararı verilebilmesi için, günümüzde radyoaktif madde verildikten sonra tek bir bezden örnek alarak muayene edilmekte ve alınan sonuca göre daha geniş bir ameliyat için karar verilmektedir. Ameliyatın gereksiz yere büyütülmesi önlenebilmektedir,” diyor.

Meme kanseri sonrası

Ameliyattan sonra ilaç tedavisinin mutlaka uygulanması gerekiyor. Bugün kanser hücrelerini öldüren çok etkili hormonlar ve vücut direncini artıran ilaçlar var. Bunların hangilerinin, hangi kombinasyonda kullanılacağına, tümörün cinsi, yayılma derecesi ve kadın hormonları ile olan ilişkisi göz önüne alınarak karar veriliyor.

Tabii bu konuda da yeni gelişmeler var. “Analog kemik iliği transplantasyonu” denilen bir yöntemle, hastadan alınan kemik iliği hücreleri, yüksek dozda kemoterapi uygulandıktan sonra tekrar hastaya zikrediliyor. Bu şekilde hastaya zarar vermeden, çok yüksek dozlarda kanser ilacı verilebiliyor. Sonuçlar, ilerlemiş meme kanserlerinde hayli etkili oluyor.

Memede saptanan tümörlerin ancak % 0’sini kanserliler oluşturuyor. Meme kanserinde tedavi sonuçları, örneğin sindirim sistemi kanserleri ile kıyaslandığında çok daha iyi olurak kabil ediliyor. Erken teşhis edilmesi ve yeterli tedavi görmesi şartı ile meme kanserinde % 7’e varan bir oranda çok iyi sonuçlar alınıyor. Alınan sonucun tedavinin etkinliği yanında, tümörün cinsine, yayılma derecesine, vücudun direncine de bağlı olduğu biliniyor.

Meme kanserinden korunmak için  ne yapmalı?

Meme kanserinden korunmak için fiziksel aktivitenin artırılması, yağsız sebze ve meyvelerden zengin bir diyetle beslenme, A-D-E-C vitaminleri alınması, alkol ve sigaradan uzak durulması gerekiyor. Ayrıca kişinin her ay bir kere kendi memesini muayene etmesi ve 40 yaşından sonra her yıl bir kere mammografi çektirmesi tavsiye ediliyor.

Meme kanseri ile ilgili olarak en sık sorulan sorulandan birinin; silikonun kansere neden olup olmadığı olduğunu söyleyen Prof. Bilgin, şöyle yanıtlıyor: Silikon kansere neden olmaz, ancak teşhisi zorlaştırır.

Memenin çıkarılıp koltuk altının temizlendiği eski yöntemde hastalarda kol şişmesi görüldüğünü söyleyen Bilgin, hafif masajlar, egzersizler, güneşten korunma yanında, hijyene riayet etmekle, bu durumun tedavi edilebildiğini söylüyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güzellik

Diyet

Anne - Bebek